İLBER ORTAYLI : FARSÇAYI İHMAL ETMEYELİM

Farsça bugünkü dünyanın yaygın ve kalabalık dillerindendir. Gerçi Çince gibi 1,5 milyar insan tarafından konuşulmaz ama o dil gibi belirli bir coğrafyaya da kapanıp kalmamıştır. Her ne kadar İngilizce ve İspanyolca gibi yerküreye yayılmasa da, Asya’nın ortalarından Akdeniz’e kadar yayılan, konuşulan eski bir edebi dildir. Bugünün Rusçası gibi kalabalık bir halk topluluğu tarafından konuşulan ve başka milletlerle de anlaşma aracı olan bir dil değildir ama milletlerin hayatına ve kimliğine girmiştir.

ilber ortaylı

Tarihçi İlber Ortaylı

Türk milleti için çok önemli bir kaynak
Bu eski dilin yazıya geçişi 3 bin yıla yaklaşır. Bugünkü Farsçanın klasik biçimi ise 12 asır önce tamamlanmıştır. Yani herhangi bir okumuş İranlı 900’lerde yazılan bir şiiri terennüm eder ve 1200 yıl önceki atalarıyla bir araya gelebilse rahatça konuşur ve yazışır. Bu vasfa bugün edebiyat ve diliyle övünen birçok kavim sahip değildir.
Ahamenişler hanedanının yönettiği Balkanlar’dan Hindistan’a, Ukrayna’dan Mısır’a ve Yemen’e kadar uzanan dünyanın yazıştığı ortak dil Farsçaydı ve bugünkü Farsçanın atası olan bu dil çivi yazısı ile yazılırdı. Roma İmparatorluğu’nun çağdaşı Partlar ve sonraki Sasaniler İran’da aynı dilin arkaik formunu kullanırdı. Bu özgün yazıyla yazılıp konuşulan dile “Pahlevi” deniyor ki dünyamızın edebi, idari, dini bir dilidir. Ve bilhassa Türk milletinin tarihi için çok önemli bir kaynaktır.
İran’ın eski efsaneleri ve metinleri bugüne kadar uzun tarihi yolculuğunu rahatça yapmıştır. Büyük şair Firdevsi veya Fars deyişiyle Firdosi, ölümsüz “Şehname”sinin binlerce beytini edipler ve şairlerin eserleri kadar, çarşıdaki esnaf ve dağdaki çobanlardan da derlemiştir. Arap fethiyle kaybolacak eski dil ve edebiyatı yeniden diriltmek kendisinden evvelki Dakuki gibi şairlerin başaramadığı, sadece onun İran’a yaptığı bir hizmettir.
“Bisîy renc bordem der in sal-ı sî / Acem zindekerdem bedin Parsî (Otuz yılda çok zahmet çektim / Acemi böylece bu Fars dilinden yarattım)”.

Belli ki güzellikten anlayan bir kavmin işi
İslamlaşma döneminde Arapça, Farsçanın içine girdi ama bu dili konuşup yazanlar kendi özgün üsluplarıyla o lügatte değişiklikler yaptılar; asıl ilginci Arap alfabesini de kendilerine göre ıslah ettiler. Asırlarca kullandığımız Arap alfabesi İran’ın tezgahında işlenen türdür, Arapça kelime haznemiz de Farsçadan geçmiştir. Fars şiiri ecdadımızın benimsediği, uyguladığı bir zenginliktir, Türk şiirine bir müzikalite kazandırmıştır. Bu utanılacak bir durum değildir. Güzellikten anlayan bir kavmin uygulaması olduğu açıktır.
Farsça İndo-Avrupa dediğimiz dil grubunun en önde gelen seçkin örneğidir; gerçi bu dilde diğer İndo-Avrupa dillerde görülen erkek-dişi ayrımı ve harfi tarif yoktur ama mesela İngilizce bile hemen hemen bu durumdadır. Dilin yakın komşuları İran’daki Lurca Beluci ve Luci Pakistan’daki Urduca, Kürtçe, Ermenice ve Osetçedir.
Türklerin Farsça ile ilişkisi İslamiyetten önce başlamıştır. İslami devirlerde özellikle de Türk kavminin İran’daki serencamı esnasında geniş ölçüde benimsenmiştir. Ne var ki, İran’daki Selçuklular ve Afganistan’daki Gazne hakimiyeti esnasında Fars dili sarayda ve idarede kullanıldığı halde orduya katiyen girememiştir. Bu nedenle askerlik Türk dilinin tarih boyunca geliştiği alan olmuştur. Başarılı bir mareşal olan Gazneli Sultan Mahmut Farsça pek bilmezdi, Firdevsi’nin kendisine takdim ettiği “Şehnamesi”ni anlayacak durumda değildi.
Farsça bugün İran’da, Afganistan’da ve Tacikistan’da konuşulan ve yazılan resmi dildir. Gerçi bu ülkelerden önemli miktarda Türk dili konuşan, Arapça konuşan, hatta İran’daki gibi Aramca konuşan Suryani Hırıstiyanlar ve Ermenice konuşan Ermeniler vardır; ne var ki Fars dilini bu azınlıklar ve halk gruplarının aydınları da en azından İranlılar kadar benimsemiştir.

Modern okullarda öğretilirdi
Bundan başka Farsça Buhara ve Semerkant gibi Orta Asya kentlerinde konuşulan ve bilinen bir dildir. Basra Körfezi’ndeki Bahreyn adasında Farsça, Arapça kadar rahatça kullanılan bir dildir. Farsça yaygın coğrafyada ölmeyen bir edebi dildir ve fakir-zengin, esnaf-öğretmen, çırak-öğrenci onun sahibi olan her sınıftan insan o dili edebiyatı ile iyi bilir. Bu durum dünyada İranlılara ve sadece Fars kültürüne uygun bir özelliktir denebilir.
Farsça Türkiye’de 19’uncu yüzyılda dahi başta saray okulu Enderun olmak üzere, hatta Galatasaray ve Mülkiye gibi modern okullarda öğrenilirdi. Sicil-i Ahval dosyalarına baktığımız zaman Osmanlı memurlarının önemli bir kısmının bu dille tanışık olduğu görülür. Mevlevi tarikatı ve Rufailerin içinde Fars dilinin uzmanları vardır. Hafız ve Mevlana şerhlerinin en esaslıları Osmanlı toplumunda yapılmıştır.
Zamanımıza doğru dahi bu dilin beynelmilel uzmanları vardı. Başta Necati Lugal sonra Ahmet Ateş, sonra daha genç kuşaktan Tahsin Yazıcı, Adnan Sadık Erzi, Meliha Anbarcıoğlu hoca bunlardandır. Gerçi aksi söylenir ama medreseliler bile bu dile hayran olmuştur. Ünlü Ahmet Cevdet Paşa Farsçayı iyi bilen medreselilerdendir.
Türk toplumu bugün bu alanı ihmal ediyor. Oysa İran kültürü dediğimiz zaman bu adı bile daha çok İran’daki hakimiyetimiz sırasında biz onlar için kullandık. Türk kavmi için ta ilk çağdan bugüne kadar çok önemlidir. Dilimizin ve kültürümüzün önemli kısmını İransız anlayamayız.

Kaynak :http://www.milliyet.com.tr/-/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/14.09.2008/990701/default.htm


Fars dili, Farsça tercüme ve Farsça çeviri haberleri hakkında daha fazla bilgi almak için tıklayınız.